Offenbach - Frankfurt : S1 S2 S8 89

Her gün sabah genellikle 8 ile 10 arasi bir saatte Offenbach -Frankfurt arasindaki yaptigim metro yolculugumun günlügüdür.






Thursday 6 January 2011

Esofman: Korkulu Rüyam

Dün cok soguktu. Sifirin altinda kac dereceydi bilmiyorum ama, insanin evin kapisindan adimini atar atmaz, yüzüne carpan soguk rüzgarla birlikte ciglik cigliga bagirmak isteyecegi kadar soguktu. Yani en azindan ben, bagirarak geri, iceri kacmak istedim. Ama caresiz ciktim yola tabii ki! Metroya kadar buzlardan atlaya atlaya yürüdügüm on dakikalik yolun sonuna gelip de, yaklasan metronun sesini duydugum icin kosa kosa istasyon merdivenlerini inip, kapi kapanmadan, son yolcu olarak kendimi iceri, sicaga atabildigimde nerdeyse mutluydum. Kendimi bos buldugum ilk koltuga atip bir iki dakika gözlerimi kapayip, sicagin yüzüme yerlesmesini bekledikten sonra gördüm ikisini. Birisi sag taraftaki kapinin yaninda, digeri ise sol taraftaki kapinin yaninda duruyordu.

Sag taraftaki koltuk degnekleri ile arkasina yaslanmis ve arkadasiyla tatli bir sohbete dalmis gibi görünen uzun boylu ve incecik görünen genc kizin jeans pantalonun bir parcasi kasigina kadar toplanmisti. Cünkü bir bacagi yoktu kizin: Olan bacaginda ise dizine kadar yükselen parlak bir cizme görünüyordu. Cizmenin topugu en az 8 santimdi ve arkadasiyla konusurken tatli tatli gülümsüyordu. Bilemiyorum, belki simdilik protez bir bacak kullanmiyordu ama durumunu, varolan tek bacagina o cizmeyi giyecek kadar iyimserlikle karsilayabilen bu gencecik kizin karsisinda hayranlik duymamam mümkün degildi: Soguk ve karanlik bir kis gününün
sabahinda karsilastigim bu mucizeye hayranlik duymamam mümkün degildi.

Sonra gözlerim diger kapinin önünde duran kiza kaydi. O ise bu sabah mucizesinin yaninda esofman giymisti. "Tabii olabilir, neden olmasin," diye gecistirebilirdim bu durumu, hatta dikkat bile etmeyebilirdim, eger ki hayatimin cesitli evrelerinde ortaya cikan esofman travmam(!) olmasiydi. Mesela doksanli yillarda Bebek, Emirgan arasinda esofmanlariyla dolasan kadin travmam(!) olmasaydi. Neydi o hakikaten? Modernlik mi? Rahatlik mi? Suni bir kendine güven tescili mi? Tabii o yillar henüz bos vakitlerin alisversle gecirildigi yillar degildi, marka yillari degildi. Ve bir esofman giyinme alip yürümüstü. En tuhafi da o esofmanlarin yaninda bir de kücük, ne ise yaradigini hic anlamadigim cantalarin tasinmasiydi. Bu kadinlar alisverise mi cikmisti, spor mu yapiyorlardi, arkadaslariyla söyle rahat rahat dolasmaya miy cikmislardi hic anlayamadim. Ama o esofmanlarin üstünde, en az o kücük, üstü yuvarlak kücük cantalari kadar
alakasiz duran makyajli yüzlerdeki anlamsizlik, bosluk ve "istedigim gibi gezerim" halinin Özal'li yillarin birikiminin patlamasi olarak gördügümü biliyorum.

Bir baska esofman travmam ise 70'li yillara kadar gidiyor. Beden egitimi derslerinde bir örnek giydigimiz lacivert, kollarinda ve bacaklarinda beyaz cizgiler olan esofmanlar. Belki o esofmanlara katlanabilirdim, eger ki o takla, kasa ve amuda kalkma üclüsünün her cocuga dayatilmasi olmasaydi. Bir türlü atlayamadigim o kasa rüyalarima girerdi. Önce o kahverengi nesneye dakikalarca uzaktan bakip, nedense okulun hep en huysuz ögretmeni olan kadina "hayir, ben yapamiyorum," deme cesaretini bulamayip, yapamayacagimi bile bile kasaya dogru kosup, sonunda da dimdik yükselen bir dagin önüne gelivermisim gibi zink diye önünde kalakaldigim o kasa! Etesi günün 3. dersinin, Beden Egitimi dersinin, carsamba aksamlarimi kabusa degilse de, tarifi imkansiz ince bir huzursuzluga cevirdigi o kasa!

Hala okullarda bütün cocuklari o kasadan atlatmaya calisiyorlar midir acaba? O kadinlar o esofmanlarina Swarovski taslari taktirmislar midir? Bütün bunlarin toplanip, hafizanin terkedilmis bir kösesinde derin bir uykuya yatarmis gibi yapip, sonra da, soguk bir kis sabahi karsilasilan o müthis mucizeye ragmen kalkip zip zip ziplamaya baslamalari da hayat ve hafizanin essiz mucizelerinden biri olabilir mi?

Hauptwache!