Offenbach - Frankfurt : S1 S2 S8 89

Her gün sabah genellikle 8 ile 10 arasi bir saatte Offenbach -Frankfurt arasindaki yaptigim metro yolculugumun günlügüdür.






Tuesday 9 November 2010

Göc- Arkada Birakilan!

Pazartesi sabahi, Frankfurt Havaalani'ndan sehir merkezine dogru giderken hala aklimda o kadinin korku dolu gözleri vardi. Ama bunu anlatmak icin ücbucuk saat öncesine, Istanbul'a dönmem lazim:


Pazartesi sabahi Istanbul-Frankfurt 5:45 ucaginin arka siralarindaki yerime oturdugumda bir yandan geceyarisi uyanip yollara düsmekten, öte yandan da hem fiziksel hem de duygusal olarak yogun gecen iki günün görüntüleri ve izlenimleriyle yorgundum. Kitap fuariyla ve arkadaslarimla gecirdigim iki günün ardindan ve Istanbul'a her gidisimde buruk bir umutla eskiye benzer birseyler arayip bulamadigim Hisar Kahve'nin, Bebek Kahve'nin yeni görüntüleriyle yorgundum. Emirgan, Hisar arasinda kaldirima parkeden arabalar yüzünden bir santim yürünecek yol kalmamasindan ve hizla büyük bir restorana dönüsen Istanbul görüntülerinden yorgundum. Ucakta biraz uyursam o gün idare edebilirim diye oturur oturmaz gözlerimi kapatmistim. Yanimdaki ve arkamdaki koltuklar bostu. "Herhalde böyle gidecegiz" diye düsünürken 15-20 kisi daha ucaga bindi.


Ilk dikkatimi ceken son binenlerin ellerinde üzerinde IOM yazan beyaz naylon torbalarin olmasiydi. Önce belli bir kongreye giden insanlar olduklarini düsündüm ve ayni anda Arapca konustuklarini farkettim. Bir anne ve kizi 14-15 yaslarindaki kizi üclü koltugun yaninda duruyorlardi. Anne kizina, yanimi, orta koltugu isaret etti oturmasi icin. Ama hayir! Istemiyordu, annesi oturdu yanima. Bir aileydi yolculuga cikan. Baba arkamizdaki siraya, diger iki kardes de yanimizdaki siraya oturdular. Görünüslerine bakinca, önce yurtdisina cikan ya da zaten orada yasayip ülkerine gittikleri tatilden dönen bir aile diye düsündüm. Ama az sonra hostesle Ingilizce konustuklarini isittim. Almanya'da yasayan bir aile degildi. Ucak havalanmadan anneyle gülümsedik birbirimize. Bana nereye gittigimi sordu, söyledim. "Siz nereye gidiyorsunuz? dedim. "California" dedi. Ama kizi "Hayir, California degil, Detroit," diye düzeltince anne mahcup mahcup bakti yüzüme:


"Ingilzcem iyi degil, Amerika'yi da bilmiyorum."

"Ilk gidisiniz mi?"

"Evet."


Nedense "tatile mi, is icin mi?" gibi sorulari soramadim. Baska birsey vardi hallerinde. Heyecan, belki hatta bir parca sevinc ama ayni zamanda disari vurulmayan bir burukluk. Daha fazla birsey sormak istemedim.

Kemerimi bagladim ve kalkmak üzere hareket etti ucak. Anne hizlanmamizla birlikte hac cikardi , ellerini yüzüne kapadi ve öne dogru egildi. Kizla gözgöze geldik. Tuhafti bakislari. Sevecenlikten cok umursamazlik vardi gözlerinde. Kadina dogru egildim, koluna dokundum. Ellerini acti, türkce olarak:

"Kork! Kork!" dedi.

"Korkma!" dedim.

Basini iki yana salladi. Agladi aglayacak gibi bakiyordu.

"Hava güzel," dedim, "rüzgar da yok, korkma!"

Kahve servisi basladiginda yüzüne biraz renk gelmisti. Arada karsilikli gülümsüyorduk. Soran gözlerle bakiyordu. Bütün yolculuk boyunca böylece konusmadan anlastik.

Ucak Frankfurt'a havaalanina indiginde, her zamankinden farkli olarak bir anons duyuldu ucakta. Yolcularin ucagi terketmemesi, pasaportlarin hazir bulundurulmasini, Alman Polisi'nin özel olarak ucakta pasaport kontrolu yapacagi söyleniyordu. Pasportlarimiz cikarttik, Irak pasaportu tasiyordu bütün aile. Tedirginlerdi. Ilk kez, onlarin yaninda benim mavi Türk pasaportu polisin hic ilgisini cekmedi. Ucaga en son binen yolcularin pasaportlari ikiser kez gözden gecirildi. O zaman hepsinin elinde olan naylon torbalarin üzerinde IOM (International Organization for Migration) yazisini okudum. Göc ediyordu bütün aile. O "kork, kork" sözlerinin arkasindaki gercek korku, hersey yolundaymis gibi davranirken, birdenbire ucagin kalkmasiyla birlikte belki de arkada birakilanin, bilinmeyene dogru yolculugun korkusu gelip cöreklenmisti gözlerine.

Birlikte ucaktan indik. "Bye" dedi. "Selametle," dedim. "Tesekkür," dedi. Onlar hep birlikte transit yolcu salonuna dogru dönerlerken, son bir kez daha baktim arkalarindan. Kadinin adimlari yorgundu. Cocuklarinin arkasindan bir bilinmeyene dogru yavas yavas uzaklasti.


1 comment:

  1. İnsana ve insanlığa dair ne güzel bir gözlem olmuş.. Yüreğine sağlık..Bu yazıyı okuyunca, Balkanlardaki topraklar kabedildikten sonra Arnavutluk'dan Türkiye'ye göç eden ve bütün eşyalarını bellerindeki bir kuşağa saklayan 3 nesil önceki büyüklerim geldi..

    ReplyDelete