Offenbach - Frankfurt : S1 S2 S8 89

Her gün sabah genellikle 8 ile 10 arasi bir saatte Offenbach -Frankfurt arasindaki yaptigim metro yolculugumun günlügüdür.






Sunday 12 May 2013

Ne okuyorsunuz?

Saat sabah dokuzbucuk. Sabah kalabaligi dagilmis ama yine de tren tenha degil. Ikiserden karsilikli duran dörtlü koltukta üc kisiyiz. Yanimda oturan kadin basini cama dayamis, uykulu ve ilgisiz gözlerle bakiyor etrafa. Karsimda oturan kadin bacak bacak üzerine atmis. Ben karsisina oturdugum an bile kipirdamadi, istifini bozmadi, öylece oturuyor. Kitap okuyor.  Kapagi renkli, ucuz bir polisiye gibi görünüyor okudugu kitap. Benim elimde 'Tavan Arasindaki Buda' var. Birinci cogul sahista yazilmis, kahramanlari ve bilinen anlamda bir olay örgüsü olmayan lirik bir roman, metin, düzyazi, prosa...Adini koymak zor...Karsimdaki koltugun pencere kenari bos. Az sonra Ostendstrasse de duruyor tren. Berrak, hemen insanin dikkatini ceken ve sahibinin kim oldugunu merak edecegi bir ses dolduruyor sabah uyusuklugundan bir türlü silkinemeyen treni:
'O köse bos...Gecebilir miyim?' Karsimdaki kadin bacaklarini geriye dogru cekiyor. Ben rahatliyorum. Adam tesekkür ederek yerine oturuyor ve hemen soruyor:
'Eeee, neler okuyorsunuz bakalim?'

En fazla kirk yaslarinda görünen gözlüklü bir adam sesin sahibi. 'Iste, ' diye düsünüyorum kendi kendime, 'hayat böyle olmali.Trenlerde yanindakine 'ne okuyorsunuz?' diye sormak dünyanin en normal davranisi olmali!'

Kadin, kitabin kapagini gösterip, baska bir soru sorulmaycagi ümidiyle 'Lehce' diyor kisaca. Adam gülüyor:
'Sahi mi ? Ben de Polonyali sayilirim. Annemle babam nasil tanismislar biliyor musunuz? Ikisi de savas sirasinda Polonya'dan kacip, Frankfurt'a geldiklerinde keman calarken tanismislar.Hatta Polonya'dan ortak bir arkadaslari cikmis bir de! 'Hikayeyi cok seviyor belli ki. Sesindeki nese yayiliyor havaya. Sonra devam ediyor:
"Almanlar...Almanlar neler yapmislar degil mi? Korkunc! '

Karsisindaki uykulu kadina dönüyor bu kez:

'Sen niye öyle hüzünlü hüzünlü bakiyorsun?'
Kadin gülümsüyor, 'uykum var, yorgunum, ' diyor.
'Öyle üzgün bakma. Dünyada neler ouyor? Ben Hessen bölgesinin en iyi ögretmenlerindendim. Sonra psikiatriye yolladilar beni. Orada o kadar cok aci ceken kadin gördüm ki? Basini duvarlara vuruyordu birisi. Kollarima aldim, yarim saat teselli ettim onu! 'Ne istiyorsun, nedir eksik olan,' diye sordum. 'Sevgi!' dedi. '

Bana bakiyor adam. 'En önemli sey, öyle degil mi?' diyor. 'Evet, cok haklisiniz,' diyorum. Bir sonraki duragin adini söylüyor anons. Kalkiyorum, hepsine iyi günler dileyip iniyorum. Iki durak, en fazla bes dakika icinde oldugunu düsünüyorum bütün bunlarin inerken. Bes dakikada bir hayata dokunmusum, ne zamandir ilk defa bir insanin hayatina dokunmusum gibi geliyor. O koltuklarda saglikli oldugu söylenen üc kisinin olagan ama yine de bunaltici iletisimsizligini tek bir dokunusla degistirebilen 'bir hasta!' diyorum kendi kendime. Hareket eden trene bakiyorum, adam el salliyor. Iki kadin bakmiyorlar. Ne bana, ne birbirlerine!




1 comment:

  1. Sıradan ama o sıradanlığın içindeki hayatın dokusunu iyi görmüş ve iyi betimlemişsin, güzel bir yazı,paylaştığınız için teşekkür ederim.

    ReplyDelete